Muş

Muş


Doğal, tarihi ve kültürel değerler bakımından büyük bir turizm potansiyeline sahip olan Muş, Doğu Anadolu’nun Yukarı Murat-Van bölümünde, Çar Deresi ve Korni Deresi arasındaki ovaya kurulmuştur.
Urartulardan başlayan köklü kültür tarihi, ilin hiç şüphesiz en önemli turizm kaynağıdır. Kış ve doğa sporları bakımından büyük bir potansiyele sahip Muş ilinde henüz bu yönde yeterli turizm yapılanması bulunmamakla beraber, çalışmalar sürdürülmektedir.Muş isminin nereden geldiğine yönelik farklı tezler vardır. Ancak bunlardan en çok kabul göreni, Muşkilerden geldiğine yönelik olanıdır. Muşki kavmi, Muş güneyi dağlarında barınmışlar ve kuvvetli bir ihtimalle de bugün Kızıl Ziyaret tepesinde bulunan kaleyi de onlar yapmışlardır. Bu kale daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yıkılmıştır. Muş çevresinde bulunan birçok tarihi eserde Muşkilerin alameti olduğu söylenen yonca kabartmasına rastlamak mümkündür.Başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.Muş lalesi, şehrin önemli tanıtım objesidir. Muş lalesi, Muş'un Türkiye çapında markalaşmasına öncülük eden bir kültürel değeridir. Muş lalesi Nisan sonu ile Mayıs başlarında çiçek açar ve 15 günlük kısa bir ömrü vardır. Bu dönem zarfında Muş ve çevresi görülmeye değerdir. Her yıl Mayıs ayında festival düzenlenir.Muş üzümü de meşhur ürünüdür. Üzümcülüğün gelişmesi için çalışmalar yapılmaktadır

Tarih
Muş tarihinin Urartulardan öncesi bilinmemektedir. Urartu Krallığının yıkılmasından sonra yöre halkı pek varlık gösterememiştir. Pers kültürünün etkisi görülmektedir. Hıristiyanlığın yayılmasıyla bölgede kökten değişiklikler olmuştur. Türklerin egemenliğiyle Türk–İslâm kültürü yayılmaya başlamıştır. 1071 Malazgirt Savaşı da Muş sınırları içinde gerçekleştirilmiştir. Yöreye egemen olan bazı Türkmen boylarının izleri de görülmektedir. Varto çevresinde Karakoyunlular ve Akkoyunluların koyun başı biçiminde gömüt taşlarına rastlanmıştır. Osmanlı döneminde Muş, yarı özerk beylerin yönetiminde, aşiretlerin egemen olduğu bir bölgedir. Cumhuriyet döneminde 1955 yılında demiryolu bağlantısının Muş iline ulaşmasıyla il gelişmeye başlamıştır.

Coğrafya
Muş ili Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat – Van bölümünde yer almaktadır. Fırat Havzası içinde kalan Muş il alanının önemli akarsuları Murat ve Karasu ırmaklarıdır. İlin başlıca gölleri ise Haçlı (Kazan), Büyük Hamurpet (Akdoğan), Küçük Hamurpet ve Kaz (Gaz) gölleridir. Karasal iklimin etki sahası içinde yer alan Muş ilinin bitki örtüsü tiplerini step (bozkır) bitkileri, çayır otları ve meşe ormanları oluşturur.
Muş, genel olarak Doğu Anadolu Bölgesinin sert ve karasal iklimin etkisi altındadır.
Muş ilinin ilçeleri;Bulanık ,Hasköy ,Korkut ,Malazgirt ve Varto’dur.

Gezilecek Yerler
Kayalıdere Antik Kenti: (Kale Şehri) Muş kent merkezine 40 km., Varto ilçesine ise 20 km. uzaklıkta, Kayalıkaya köyündedir. Bir Urartu askeri yerleşim birimi olan kentte, 1965 yılında yapılan kazılarda, tapınak, kale, şarap küpleri bulunan depo ve bir kaya gömütü ortaya çıkarılmıştır.
Urartu Kralı II. Sarduri dönemine (M.Ö.764-735) tarihlenen kale oldukça sağlamdır. M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen tunç aslan heykeli, düğmeler, ok başları, tunç iğneler ve aslan avı tasvirli kemer parçaları bulunmuştur. Ören yerinin güneyindeki mezarlık, kayaya oyulmuş koridor ile bağlantılı altı odadan oluşmuştur. Bu odalarda bulunan çeşitli objeler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Muş Kalesi: Muş merkezde bulunan kale, şehrin en eski yerleşim birimlerinden birisi olup kesin yapılış tarihi ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kale, Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçmiş, zaman içinde derebeyleri, Bağdat’taki Abbasi halifelerine tabi olarak kale ve çevrenin idaresi için memur kılınmışlardır. Uzun süren savaşların etkisiyle büyük bir kısmı yıkılmış olan kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı iç içe geçmiş ve dağınık bir halde görülebilir. 
Meryem Ana Kilisesi: Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen Meryem Ana Kilisesi, Muş kent merkezinde bulunmaktadır. İldeki diğer kiliselere oranla daha iyi durumda olan kilisenin sadece üst tavanı yıkılmış olup ana mekanı ziyaret edilebilir durumdadır.  
Kesik Baş Türbesi:Hacı Şeref Camii’nin avlusunda bulunan türbeden günümüze sadece cami duvarına bitişik iki mezar kalmıştır. Bu mezarlar yakın geçmişte onarılmış olup, caminin doğu duvarına bitişik dış cephede yer almaktadır. Mezarların orijinal yapım malzemesi ve şahideleri kayıp olmuş, ancak sonradan mozaikli beton ile yenilenmiştir. Üzeri demir kafes ile çevrili ve dış cephesi ahlat taşı ile kaplı olan mevcut mezar yapısı, dikdörtgen prizma konumunda, yerden 80-120 cm. yüksekliğindedir. Rivayete göre bu zat savaşta başı gövdesinden ayrılmış olmasına rağmen kopan başını koltuğunun altına alarak savaşmayı sürdürmüş, daha sonra bugünkü mezarının bulunduğu yere gelerek şehit olmuştur. 

Ne Yenir?
Muş zengin bir mutfağa sahiptir. Hayvancılığın etkisiyle et, yöre beslenmesinde temel öğe durumundadır. Başlıca mahalli yemekleri; Muş köftesi (hafta direği), domatesli lahana dolması (kırkçikli kelem dolması), hez (hasut) dolması, çorti, keşkek, cavbelek, mırtöge ve hersedir.

Ne Alınır?
Muş’ta halıcılık, kilimcilik, keçecilik, hasır örmeciliği, boncuk – dantel oyacılığı ve çorap örmeciliği yaşatılan geleneksel el sanatlarıdır. Bununla birlikte yaşam biçimine uygun olarak yaylalarda kullanılmak üzere kıldan çuval ve çadır dokunmaktadır.

Yapmadan Dönme...
Muş Kale Parkı, Esenlik Cami, Ulu Cami, Yıldızlı, Murat Paşa Köprüsü, Çengilli Kilisesi, Arak Manastırını gezip görmeden;
Yöre yemeklerinden Muş köftesi, lahana dolması, çorti aşı ve keskek’i tatmadan;
Özgün el sanatlarından; oya, dantel ve boncuk işlemesi, halı, kilim ve battaniye dokumaları satın almadan  
Dönmeyin...

Geleneksel Muş Evleri

Yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtan Muş'un, konut mimarisinin oluşumunda temel etki, diğer yörelerimizde de olduğu gibi milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca gelenekleri, iklimin ve coğrafyanın zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir.Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı yapılardan ibarettir.

Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile kendisine yakın şehirlerdeki (Doğu ve Güneydoğu Anadolu) evlerle paralellikler göstermekle birlikte mekan isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir.Sokakla bağlantılı cümle kapısından geçilerek girilen "havuş"un yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer almaktadır. Çoğu evde ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Estetik ve sade bir görünümü olan pencere kenarları, Selçuklu kültürünün etkisiyle miğfer kubbe tarzında inşa edilmekte ve dışardan bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Pencerelerde cumba yerine önem verilmiş ve bu kısmı desteklemek amacıyla genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır.Her iki tarafı iki sütun üzerine çiçeklik nişleri ile süslenen giriş kapıları çift kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmakta, sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile tamamlanmaktadır. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İç kısımda, alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan antrelerden oluşur. Yukarı çıkıldığında ise esasen geleneksel Türk evlerinde yer alan sofa ile cepheye bakan ve daha çok sohbet amacıyla kullanılan salon görülebilmektedir. Üst katta yer alan bütün odalar bu salon etrafında sıralanır.

Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş, gelişen teknik yapılara yenilmiş bu evlerden bir kaçına şehir merkezinde rastlamak hala mümkündür.

Murat Irmağı Köprüsü

Muş – Varto yolu üzerinde Muş şehir merkezine 10 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemek-tedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla ilgili olduğu sanılmaktadır. 143 m uzunluğunda, 4.77 m genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18 m’dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan yıkılmıştır.

Hasbet Kalesi

Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağının doğu uzantısında bir yamaçtadır. Surları ve iki kulesi kısmen ayaktadır. Diğer kısımları tabii afetlerde yıkılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, yapıda kullanılan malzeme ve sanat yapısı itibari ile Horasan harcı ile imar edilmiş ovaya hakim karakol konumunda kendini göstermektedir. Eteklerinde bulunan Soğucak köyünde büyük ölçüde tahrip olan 2 adet gözetleme kulesi de mevcuttur.

Bir rivayete göre Büyük İskender Mısır’ı fethe giderken kendine bağlı Komutan Beatlis’e ( Bitlis) geri döndüğünde geri alamayacağı kudrette bir kale yapmasını istemiş. Emri alan Komutan Beatlis, Büyük İskender’in Mısır’dan Dönüşüne kadar Bitlis Kalesini yapmış ve Büyük İskender’i emri doğrultusunda Muş Ovasına püskürtmüştür. Büyük İskender defalarca Bitlis’e saldırmış fakat her seferinde Muş Ovasına geri dönmek zorunda kalmıştır. Yine mağlubiyetle sonuçlanan bir saldırı sonucu Büyük İskender Muş Ovasında gece konaklarken, orduyu tedirgin eden bir atlı gurubun varlığını görür ve bu savaşçılara hayran kalır. Savaşçıların ikamet ettiği Haspet Kalesine elçi göndererek görüşme talep eder. Kaledekiler bu talebi kabul ederek Büyük İskender’in yanına giderler. Rivayete göre Büyük İskender hayran olduğu bu kişilere atfen “Siz kimsiniz ki, dünyayı fethe çıkmış bir komutanın ordusunu rahatsız ediyorsunuz.”demiş. “Bizler Gur Beyleriyiz, sizler bizim topraklarımıza girmekle bizi rahatsız ettiniz” cevabını alır. Bu arada Komutan Beatlis, Büyük İskender’e haber göndererek kaleyi teslim edeceğini bildirir. Büyük İskender’in huzuruna çıkan Beatlis, hükümdarın “-Bu kaleyi neden baştan teslim etmedin ve ordumdan birçok askerin kırılmasına neden oldun ?” sorusuna “- Hükümdarım siz bana buraya öyle bir kale yap ki dünyanın en güçlü hükümdarı ordusuyla gelse bile burayı alamasın diye emir ettiniz. Bende buraya ğüçlü ve sağlam bir kale yaptım. Siz de dünyanın en güçlü hükümdarı ve ordunuzda dünyanın en güçlü ordusu olduğu halde burayı ele geçiremediniz. Şimdi görevimi yerine getirdiğime inanarak kalennin anahtarlarını size teslim ediyorum.” der. Büyük İskender bunun üzerine komutanının bu cevabından çok memnun kalır ve onu affeder. Bir süre sonra da ordusuna Muş Ovasından çekilme emrini verir.

Muş – Varto yolu üzerinde Muş şehir merkezine 10 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemek-tedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla ilgili olduğu sanılmaktadır. 143 m uzunluğunda, 4.77 m genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18 m’dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan yıkılmıştır.

Muş Kalesi

Muş merkezdedir. Kale şehrin en eski yerlerindendir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Moğol istilasını müteakip 7. asır ortalarına doğru Hz. Osman zamanında bu çevre ile birlikte kalede savaşlara sahne olmuştur. Sonraları Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbasi Halifelerine tabi olarak bu çevrenin ve kalenin idaresi için memur kılınmışlardır. Muş Hicri 27 yılında Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçince bu kale de tabi olarak Müslümanların eline geçmiştir. Uzun süren savaşlar üzerinde bulunan tarihi değerlerin yok olmasına sebep olmuştur. Kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı karışık ve dağınık bir haldedir. Belediyece park olarak düzenlenmiştir. Günümüzce halkın başlıca piknik yerlerinden biridir.

Mercimekkale Höyüğü

Muş merkez İlçe sınırları dahilinde Muş-Varto Karayolu üzerindedir. Tespit edilen 28 höyükten biri olmakla birlikte Doğu Roma (Bizans) döneminde de haberleşme amaçlı kullanılmıştır. Halk arasında yaygın bir rivayete göre Muş ilinde korkunç bur kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan bu kuraklık döneminde Muş ovasında sadece Sekavi beyinin ekmiş olduğu mercimekten başka hiçbir ürün yetişmemiştir. Sekavi Beyi topladığı mercimekleri üst üste kale gibi yığmıştır. Bir gün yanına oldukça ihtiyar biri gelmiş. Rivayete göre bu ihtiyar Hz. Hızır’dan başkası değilmiş. İhtiyar Bey’e “Allah rızası için bir avuç mercimek ver” demiş. Sekavi Beyi mercimek vermemek için bin bir yalan uydurmuş ve “eğer benim mercimeğim var ise taş olsun” demiş. Bunun üzerine Hz. Hızır “Allah’ım bu beyin Mercimeklerini taş et” diye beddua etmiş ve bütün mercimekler taş olmuş. O gunden sonra bu yere Mercimekkale adı verilmiş