Şanlıurfa
Arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulardan Urfa bölgesinin tarihi Yontmataş Devrine kadar uzadığı tespit edilmiştir.Tarih boyunca çeşidli uygarlıklara sahne olan Urfa'ya Araplar Urhai ve El-Ruha,Selevkoslar Edessa adını vermişlerdir. M.Ö II. yıllarında Hitit tabletlerinde Ursu, Asur tabletlerinde Ruhua olarak geçen bölge Türklerin burayı elegeçirmesiyle Urfa biçimine dönüştürülmüştür.Urfa halkının Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıklar göz önüne alınarak 1984 yılında ilin adı Şanlıurfa olarak değiştirilmiştir.Urfa ilinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kara iklimi egemendir.Kışlar olduça soğuk ve sürekli, yazlar çok sıcak ve kurak geçer.Urfa'da tarım ve hayvancılık halkın birinci derecede geçim kaynağıdır.Tarihte verimliliğiyle ünlü Urfa toprakları,günümüzde sulanamayışı nedeniyle verimsizleşmiştir.Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye’de yalnızca Birecik’te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır.
Tarih
Urfa Kur'an, İncil ve Tonah (Eski ahit/Tevrat)'ta geçen İbrahim peygamberin, doğum yeri olarak kabul edilir ve anısına Camii de bulunmaktadır. Ayrıca Peygamber Eyüp'ün de (İncil'de) doğum yeri olarak kabul edilir.Urfa kent merkezinin altında bugünkü Balıklıgöl'ün kuzeyinde yapılan bir keşif sonucu, Urfa kent merkezi tarihinin MÖ. 9500'e Çanak-Çömleksiz Neolitik Döneme kadar uzandığı görülmüştür.
11.500 yıllık tarihi süreç içerisinde Ebla, Akkad, Sümer, Babil, Hitit, Hurri-Mitanni, Arami, Asur, Pers, Makedonya, Roma, Bizans gibi uygarlıkların egemenlikleri altında yaşamıştır.Urfa, 1094 yılında Selçuklu hakimiyetine girmiştir. 1098'de Haçlı Edessa Kontluğu, daha sonra Eyyubi, Memluk, Türkmen aşiretleri, Timur devleti, Akkoyunlular, Dulkadir beyliği, Safeviler ve en son da 1516'da Osmanlı sınırları içine katılmıştır. Önceleri Rakka Eyaleti sınırları içerisinde yer alan Urfa, 1876'da Halep Vilayetine bağlanmış, 1916'da ise bağımsız bir sancak olmuştur.
Coğrafya
Karacadağ Şanlıurfa’ nın en yüksek noktasını teşkil eder. Güney yarısında ovalar yer alır. Şanlı Urfa’nın etrafında çok sayıda mağara; sarnıç; polye; dolin bulunmaktadır. (Kanlı Mağara; Dedenin Sarnıcı vb.)
Batıdan doğuya doğru Suruç; Harran; Viranşehir-Ceylanpınar; Halfeti; Hilvan ve Bozova Ovaları en önemli ovaları, Karacadağ; Tektek; Takırtukur; Susuz; Germuş; Nemrut; Şebeke; Arat dağları en önemli dağları, Fırat Nehri; Culap Suyu; Habur Nehri en önemli nehirleri ve Atatürk Baraj Gölü; Halil-ür Rahman Gölü; Aynzeliha Gölü de en önemli gölleridir.Urfa'nın ilçeleri Akçakale, birecik, bozova, ceylanpınar, halfeti, harran, hilvan, siverek, suruç ve viranşehirdir
Akçakale
Akçakale suriye sınırında bir ilçemiz.. Şanlıurfanın en eski İlçelerinden biri. Türkiye-Suriye sınırı çizilmeden önce Tel Ebyâd (Beyaz Tepe) olan ismi, 1921 de Akçakale olarak değiştirilmiştir.
Şanlıurfa İline 52 Km. uzaklıktadır.
Birecik
İlçe şanlıurfanın güneybatısında gaziantep ili sınırında yer almakta.İlçenin güneydoğusundaki Beko Dağı ise Birecikin Suruç ile olan doğal sınırını oluşturur. Fırat Nehri ilçe topraklarını kuzeyden güneye doğru ikiye ayırır. Birecikte tarihi eser olarak;Birecik Kalesini, Kule Mescidini, Mırbı (Ilgar) Kervansarayını Birecik Ulu Camisi, Mahmut Paşa, Şeyh Sadettin ve Abdü Kethüda (Cücük) Camisi gezebilirsiniz. Aynı zaman da Sivil Mimari Örneklerinden Birecik Evleride görülmeye değer.
Bozova
İl merkezine 38 km uzaklıkta. Kuzeyden Adıyamam ilmize komuş olan bir ilçemiz. İlçeden günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Kurban Höyük, Titriş Höyük, Lidar Höyük ve Titriş Kervansarayı bulunmakta, gelmişken görebilrisiniz.
Hilvan
Şanlıurfaya 55 km. uzaklıkta olan Hilva'nın tarih öncesine ait yeterli bilgi bulunmamakta. Bugünkü yerleşim 1820 de Karacurum (Karacurun) ismi ile göçer aşiretleri tarafından kurulmuş. Bu dönemde köy meydanında bulunan kara dibek taşından dolayı da Karacurun ismi verilmiş. Bu yerleşimin ardından çevredeki diğer aşiretler de gelerek buraya yerleşmiştir.1926 yılında Hilvan ismi ile Urfa ilinin ilçesi konumuna getirilmiştir. Hilvan ismini, Gölcük yolu 5 km mesafede halen Hilvan olarak anılan ancak yeni ismiyle Balkı olarak bilinen köyden almaktadır. Balkı (Hilvan) köyünde çok eski medeniyetlere dayanan birçok tarihi kalıntı ve harabeler bulunmaktadır.Ancak bu harabelerin hangi dönemden kaldığı konusunda hiçbir araştırma mevcut değildir.
Siverek
Şanlıurfaya 96 km uzaklıkta Siverek, sönmüş, bir yanardağ olan Karacadağ’ın batısında, Fırat’a doğru uzanan bölgede, Diyarbakır-Şanlıurfa-Adıyaman arasındaki üçgende kurulmuş bir şehirdir.
Siverek tarihi camileriyle , kendine mahsus örf ve adetleriyle ,gözleri kamaştıran bir şehrimizdir.
Mazisi milattan önce 5000′li yıllara kadar uzanan Siverek’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin bilinmemekle beraber şehrin etrafında kurulduğu kale ilk defa Asurlular tarafından yapılmış. Daha sonra Bizanslıların eline geçen Siverek kalesi Diyarbakır’ın dış saldırılara karşı korunması ve ordu konaklama yeri olarak kullanılmış.İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında;Siverek Kalesi, Yer altı Hamamı , Abdalağa HamamıSerap Çeşmesi, Ulu Cami, Gülabibey Cami,Hüseyin Çeribaşı (Sulu) Camisi , Haliliye CamisiHasan Çelebi Camisi , Hacı Ömer Cami
Suruç
Şanlıurfaya 45 km. uzaklıktadır. İlçede günümüze gelebilen eserler arasında; Çarmelik Kervansarayı ve Eba Müslimi Horasani Türbesi bulunmaktadır ziyaret edebilirsiniz.
Ne Yenir?
Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanliurfa’da Ayran çorbasi, çagala aşi, pakla aşi, hitti bastirmasi, sarimsak aşi, isot çömlegi, erik tavasi, semsek, has (marul) dolmasi, mimbar, acir bastirmasi, masluka, lebeni, borani, duvakli pilav, etli köfte (çig köfte), haş haş kebabi, kemeli kebap, tike kebabi, tepsi kebabi, frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacik, bostana, koruk salatasi, katmer, aşir aşi, paliza, şillik, haside, kuymak, zingil, paliza geleneksel yöresel yemekler arasinda sayılabilir.
Ne Alınır?
Şanlıurfa’da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır.
Yapmadan Dönme...
Çiğ köfte tatmadan,
Harran’ı görmeden,
Urfa’nın acı kahvesini (mırra) içmeden,
Atatürk Barajını gezmeden,
Balıklı Gölü gezmeden,
Kelaynakları gözlemeden,
Kapalı çarşıdan alışveriş yapmadan,
Dönmeyin...
Selahaddin Eyyübi Camii
Şanlıurfa’da Vali Fuat Bey Caddesi’nde (Yeniyol) bulunan bu caminin yerinde 457 imagesM3QNTK1Jyılında yaptırılan Aziz Youhanna (Vaftizci Yahya) Kilisesi bulunuyordu. Selahattin Eyyubi döneminde kısa bir süre cami olarak kullanılmıştır. XIX yü
zyılın ortalarında, burada bulunan eski kilisenin üzerine bugünkü yapı inşa edilmiştir. Dönemi itibarı ile bölgedeki en büyük kilise olması dolayısıyla katedral olarak da adlandırılmıştır. Yapı uzun yıllar harap durumda kalmış ve bir ara elektrik santrali olarak kullanılmıştır.
Yapı üzerindeki pencerelerin kenarlarında kiliseden kalan yarım sütunlar ve birbirlerine dolanmış ejder kabartmaları bulunmaktadır.
Rumkale
Rumkale, Birecik Ovası’nın ve Halfeti’nin kuzeyinde, Fırat Nehri’nin kıyı kesiminin doğusunda, Şanlıurfa yoluna bakan bir tepe üzerindedir ve Birecik’i kuzeyinden ve kuzeydoğusundan sınırlar. XX. yüzyılın başlarında bir kaza halinde idi ve kazanın merkezi de Halfeti kasabası idi. Rumkale’de bugün gezilip görülebilecek eserler şunlardır: Kale harabeleri, Aziz Nerses Kilisesi harabeleri ve Barşavma Manastırı harabeleri.
Birecik “Kalecik” Kaya Mezarları
Birecik ilçesi Fırat Irmağı kenarında önemli bir köprübaşı olması nedeniyle, eski çağlardan beri bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Birecik, sırasıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşadıBirecik 1517’de Osmanlı topraklarına katıldı.19. Yüzyıl 53196920
.Birecik_4212[1]sonralarında Halep vilayetinin Urfa sancağına bağlı bir kaza oldu. 1919’da bir süre İngiliz işgalinde de kaldı. 1956’da
Fırat üzerine o dönemde Türkiye’nin en uzun köprülerinden biri olan Birecik Köprüsü’nün yapıldı.
İlçemizin İnceler Köyü sınırları içinde yer alan Deyr Şebek, yöre halkı tarafından “Kalecik” anlamına gelen “Keloşk” olarak bilinmektedir.
Roma Dönemine ait alanda iki yapı kalıntısı ve bir kaya mezarlığı yer almaktadır.
Alanda çevreyi gözetleyecek bir konumda inşa edilmiş olan yapının “Keçiburcu”ve “Harapsor” kalıntıları gibi Roma Dönemine ait bir karakol olduğu tahmin edilmektedir.
Pognan (Ponyon) Mağarası
Yüzyılımızın başlarında Fransa’nın Bağdat Konsolosu H.Pognon’un keşfederek yazılarını okuduğu bu mağara, kalenin 250 m. kadar kuzeybatısındadır. Giriş ağzı doğuya bakan bu mağaranın güney, kuzey ve batı duvarlarında, tanrıları tasvir eden tam boy insan rölyefleri ve aralarında Süryânice yazılar bulunmaktadır. Bu kabartmalardan birinin başı üzerinde Ay Tanrısı Sin’i sembolize eden “Hilal” kabartması
Soğmatar Antik Şehri
Şuayb Antik Kenti’nden 15 km. sonra Soğmatar Antik Kenti’ne varılır. Burası, p1171uo[1]Harran’a ise 53 km. mesafededir. Roma dönemine (M.S. 2. yüzyıl) tarihlenen bölge, Abgar Krallığı döneminde Harranlıların Tektek Dağları bölgesinde; ay ve gezegen tanrıları için tapındıkları bir kült merkezi olduğu bilimsel olarak tespit edilmiştir. Soğmatar kült yerinde; Ay tanrısı Sin’e tapınılan bir mağara (Pognon Mağarası), yamaçlarında yer yer tanrı kabartmalarının ve zemine kazılmış yazıtların olduğu bir tepe (Kutsal Tepe), 6 adet kare ve yuvarlak planlı mozole (Anıt Mezar), iç kale ve ana kayaya oyulmuş çok sayıda kaya mezarı bulunmaktadır.
Halil ur Rahman Camii
untitledCami Halil-Ür Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) hemen yanında yer almaktadır. Selahattin Eyyubi’nin Yeğeni El Melik’ül Eşref Muzafferüddin Musa tarafından 1211–1212 yıllarında inşa ettirilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu camiden İbrahim Halil Tekkesi olarak bahsetmektedir.
Halfeti
Gaziantep ve Adıyaman illeri ile çevrili bir ilçemiz. İlçe merkezinin Fırat sahili, yeşil bir kıyı şeridi şeklindedir. Sahilden itibaren en geniş yerde 200 m.den sonra sarp kayalıklar başlar. İlçe merkezi bu kıyı şeridi üzerinde ve sarp kayalıkların eteklerinde kurulmuş. Şanlıurfaya 112 km. uzaklıktaki Halfeti, Şanlıurfanın en küçük ilçesidir.Arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından ilçenin yeni yerleşim alanı olarak Karaotlak bölgesi tesbit edilip ilçe yeniden inşa edildi.Şu anda, eskihalfeti denen bir kısmı sular altında kalmış bölge,yavaş yavaş turistik bir bölgeye dönüşüyor.
Şuayb Şehri Harabeleri
Harran'dan Han el-Ba'rür Kervansarayı'na ulaşan şose yol, kuzey doğuya doğru devamla 10 km. sonra Harran ilçesine bağlı Özkent Köyü adıyla anılan tarihi Şuayb Şehri harabelerine varmaktadır. Bu kentteki mevcut mimari kalıntıların Roma devrine ait olduğu tahmin edilmektedir. Oldukça geniş bir alana yayılan bu tarihi kentin etrafı, yer yer izleri görülen surlarla çevrilidir. Kent merkezinde çok sayıdaki kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Tamamı yıkılmış olan bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir.Halk arasında Şuayb Peygamber'in bu kentte yaşadığına ve kentin adını Şuayb Peygamber'den aldığına inanılmaktadır. Kalıntılar arasındaki bir mağara Şuayb Peygamber'in Makamı olarak ziyaret edilmektedir.
Kelaynaklar
Dünyada nesli tükenmekte olan kelaynaklar Türkiye'de sadece Urfa'nın Birecik ilçesinde yaşamaktadır.Fırat nehrinin kıyılarındaki kayalıklarda yaşamakta olan bu kuşlar devlet tarafından koruma altına alınmış olup bu kayalıklar sit alanı ilan edilmiştir.Bu bölge özellikle turistler tarafından sık sık ziyaret edilmektedir.
Akkese(Hanefiş) Kilisesi ve Mağrası
Viranşehir-Urfa karayolunda,Kırlık köyünün güneyinden 6km ilerde bulunmaktadır. Dere ağzındaki kayalara oyulmuş kilise bulunmaktadır. Kilise girişinin tam karşısında Tavuskuşu kabartmaları göze çarpar. Dört odadan oluşan kilisenin, ibadet ve vaftiz yerleri bulunmaktadır. Gizli ibadet yapmak için MS.2 yy da yapılan bu kilise doğusundaki mağaralar farklı bir görünüm vermektedir. Gizli ibadet yapmak için oyularak yapılan mağaralar yerden 2 metre yükseklikte bir insanın geçebileceği ölçüde bir delik bulunur. Bu deliklerden 1-2metre oturularak ilerlenir. Sonra ayağa kalkılabilir. Kare şeklindeki bölmede yukarı 6-7 metre basamaklar ile çıkılabilir.
Kızlar Sarayı
Viranşehir-Urfa karayolunun 29 Km. güneye doğru ipek yolunun 20km aşağısıdadır.Kızlar Sarayı kalkerli kayadan oluşan tepe üzerinde geniş bir alanı kaplamaktadır. Kayaların üzerinde Süryanilere (MS 2.yy) ait kitabelere rastlanmaktadır. Bu kitabeler çeşitli biçimlerde yazılmışlardır. Kayalıkların güney kısmında beyaz kesme taşlardan yapılan sarayın kalıntıları halen bulunmaktadır. Bu alanın tam altında bir yeraltı çarşısı vardır. Bu çarşının kapısı ve havalandırma boruları halen sağlamlığını korumaktadır.Kalıntıların hemen kuzey kısmında mağaralar bulunmaktadır. Mağaraların iç kısmında kapılar ve pencereler özel bir sanat ile yapılmştır.Mağaranın tam orta bölümünde 100 m2 lik kaya mezarlıkları el değmemiş sanat eserleriyle dimdik ayakta durmaktadır.
Harran
Sanliurfa’nin 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yerinden tarih akan Harran ilçesi, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuşdur.Tevrat’ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi Aran’a (Haran) bağlarlar.13. yüzyıl tarihçilerinden Ibn Seddad, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in kenti de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber'in evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaşlandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır.Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari’de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde “Har-ra-na” veya “Ha-ra-na” şeklinde rastlanılmaktadır.Bu tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4.000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmişdir. Harran adı, Sümerce ve Akatca “Seyahat-Kervan” anlamına gelen “Haran-u”dan gelmektedir.Bazı kaynaklar bu kelimenin kesişen yollar veya çok şiddetli sıcak anlamına geldiğini de söylemektedir.
Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Anadolu’dan Mezopotamya’ya Mezopotamya’dan da Anadoluya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.Abbasi hükümdarı Harun Resit zamanında kurulan “Harran Üniversitesi” dünyada büyük bir ün kazanmıştır.13. yüzyıla ait seyahatnamelerde Harran’da 4 medrese (Üniversite), bir hastane, 1 düşkünler yurdu ve 8 hamamın bulunduğundan söz edilmektedir.Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çesitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları büyük ilgisini çekmektedir.Atatürk Barajı nedeni ile sulama olanağının artmasından ötürü son yıllarda pamuk ekimi başlamış ve pamuğa dayalı sanayisi gelişme göstermiştir. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında;
Harran Kalesi ve Surları, Han El Ba’rür Kervansarayı,Hayat El Harrani Türbesi
Cabir El Ensar Türbesi, İmam Bakır camii ve Türbesi, Şeyh Yahya Hayat El-Harrani (Hayat Bin Kays) Camisi Ulu Cami (Harran)Harran Höyüğünün doğu eteğinde bulunan Ulu cami (çeşitli kaynaklarda Cami el-Firdevs, Cuma Camisi ismiyle geçmektedir) Anadolunun ilk anıtsal ve avlulu, şadırvanlı camilerinden biridir.
Hz Eyyüp Peygamber ve Viranşehir
Hz. Eyyüp(a.s) milattan önce 1263’te Şam ile Ramle arasında dünyaya geldiği rivayet edilir. Hz. İshak’ın neslindendir. Hanımı Hz. Rahime ise Hz. Yusuf'un torunudur.Allah tarafından bir kula verilebilecek nimetlerin en büyüğüne nail olmuştur. Allah Hz. Eyyüb’e dedesi Hz. İshak’ın duası ve bereketi ile çok mal ve servet verdi. Sürülerle hayvanlar, bağlar, bahçeler ve çok evlat ihsan etti. O bu ihsanlara ibadetle karşılık verdi. Şeytan kıskandı ve Allah’a: “Yarabbi! Eyyüb'un ibadeti çoktur. Lakin hangi kul vardır ki sen bu kadar nimet veresinde ibadet etmemiş olsun. Beni onun malı üzerine musallat kıl; ta ki onun bütün malını helak edeyim. O zaman senin nimetine nasıl küfran edeceğini gör” dedi. Allah’ta “ya mel’un elinden ne gelirse işle” diye iblise ruhsat verdi. İblis evvela Eyyüb'ün malını helak etti. Eyyüp sabır etti, sonra yine Allah’ın ruhsatıyla Eyyüb’ün çocuklarına musallat olarak bulundukları evi başlarına yıkıp helak olmalarına sebep oldu. Hz. Eyyüb yine sabır etti. iblis bu defa Eyyüb’ün şahsına musallat olmak istedi. Eyyüp secdedeyken Şeytan yeraltından gelip ağzına üfledi. Şeytan’ın nefesi sabır peygamberinin bütün vücudunu ateş gibi yakıp kıpkırmızı etti. Hz. Eyyüb’ün başından gözlerinden dilinden ve yüreğinden başka sağlam bir yeri kalmadı. Büyük derde belaya düştü Eyyüb yine sabır etti. Belası arttıkça sabrı da arttı. İblis son defa Hz.Eyyüb’ün hanımına da musallat olmak istedi yine muvaffak olamadı. Nihayet Eyyüb Peygamber’e iman etmiş olan üç kişi bir gün onu ziyarete geldiler. Ve dediler ki “Eyyüp ki bu kadar derde müptela oldu; bunca zamandır Allah’tan bir yardım ve merhamet yetişmedi. Öyle görünür ki Allah bundan vazgeçmiştir. Yoksa bela son bulurdu” dediler. Eyyüp bunu işitince çok incindi, Allah’ın kendisinden vazgeçme ihtimali onu çok üzdü. Allah’a yalvardı Allah merhamet etti. Allah sudan içti sonuçta bütün dertlerinden kurtuldu. İşte bu olayların geçtiği yer genel bir ittifakla Şanlıurfa il merkezi ve ilçesi Eyyubnebi beldesidir. Şanlıurfa il merkezinde bulunan Hz. Eyyüp Peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber makamı olarak ziyaret edilmektedir. Sabır Peygamberi Hz. Eyyüp’ün mübarek türbesi, Hz. Eyyüb’un hasta iken sırtını yasladığı küresel bazalt taşı (bu taş sabır taşı olarak adlandırılır) yine hasta iken suyundan içtiği, suyu ile yıkandığı ve hastalıklardan Arileştiği(süt kuyusu olarak adlandırılır) kuyu, Zevcesi Hz. Rahime’nin türbesi Eyyübnebi beldesindedir. Oğlu Hamvel ve Bışır’ın türbeleri Eyyubnebi civarındaki Tılgören (yollarbaşı) köyündedir. Eyyubnebi civarındaki Gırlavuk (Arısu) köyünde de Hz. Eyyub’un bir oğlunun türbesi bulunmaktadır.
Balıklı Göl
(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa’nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir. İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz.İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz.İbrahim’in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut’un kızı Zeliha da İbrahim’e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar.Zeliha’nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır